31 Mart 2010 Çarşamba

Öğreniyorum(z).



Soğuk bizim buralar....

Sabahları hele buz...

Soğuk havalardan mıdır? Hastalığının verdiği mızmızlıktan mıdır? Yoksa 2 yaşın ayak seslerinden midir? benim bu tahammül ivmemin düzensiz bir seyir göstermesi?

Sanırım hepsi...

Bazen 10' a kadar saymak, odayı terk etmek, derin derin nefes almak bile yetmiyor...

Ben bile kendimden korkarken bazen, o ne yapmalı??

Onun inadından öfkelendiğimi anlayıp, ağlamasını yarıda kesip, bana yapmacıktan yaptığı çok belli olan gülümsemesiyle dibime girmesi kimin daha olgun olduğunu gösterir....Onun, benim değil...

Başım ağrıyor, dediğimde, minicik parmaklarını saçlarımın içine sokup masaj yapma hareketi, 2 yaştan çok daha büyük bir incelik...

Ah mızmızlık terk et bizi, ikimizden de...

Foto:Alıntıdır.

30 Mart 2010 Salı


Arayan, yorum yazan, mesaj atan herkese binlerce teşekkür öncelikle...

Birkaç gündür yazamamamın tek sebebi Rüya'nın rahatsızlığı değil, işlerimin yoğunluğu ve koşuşturmalardan dolayı içimden gelmemesi...

Rüyacık iyi...Dün akşam doktora gittik; bu tahlillere göre şeker olması imkansız, boş yere endişe etmişsiniz dedi...Öksürüğü geçtikten sonra, önümüzdeki hafta bağırsak sorunu için geniş bir tahlil yapılacak ve içimin rahat etmesi için şekerine de bakılacak...Aslında ben çoktan rahatladım bile....

Pazar günü Bursa'daydık, esas amaç yapı fuarına katılmaktı ama ben İkeaya uğramadan gidemezdim:)))
Bebeğim hem giderken hem dönüşte uyudu, o yüzden hiç huysuzluk yapmadı, seviyorum onu:))

Anlatmadan geçmeyeyim,unutmamak adına;

Dün hastanede sıramızı beklerken, 3-4 yaşlarında bir çocuk sürekli ağlıyordu ve babasının kucağından hiç inmedi,sanırım çok ateşliydi, yanımızdaki koltuğa oturdular ve ağlaması devam etti,
Rüya memesini sordu bana, elimdeydi, ben de unutturmak için dikkatini başka şeye yönlendirmeye çalışırken bir kez daha sordu memesini, bende anneciğim, tutuyorum ben dedim, istedi, verdim....
Elimden aldı, koltuktan indi, götürdü çocuğa uzattı memesini, "al" dedi...
Hani bir anda insanın gözyaşları gözlerine doğru hücum eder ya, öyle oldum işte ben...Ama tuttum onları...

Çok mutlu oldum, bir kez daha çok sevdim....

Sevgi öğretilebilir birşey bence, öğretilmeli birşey hatta...
Sevecenlik karakter bence... Seviyorum sevecen kalbini...
Sevgiyi ben sana öğretmeye çalışırken, bir bakıyorum ki sen de bana öğretiyorsun...Benimki bilinçli, seninki yürekli....

26 Mart 2010 Cuma

?











Perşembe sabah saat 05:30 'da sesiyle fırladım yataktan, bildim ama, aynı ses, kusuyor, öyle yediğini falan da değil avuç avuç balgam..İlk önce beyaz sonraları sapsarı...Yine gittim hastaneye, yine serum, hemen kendine geldi serumdan sonra...Hatta yapmadığı şebeklik kalmadı oralarda:)) Burnuna buhar tutulan, ağlayan çocukların taklitini yapıyo sıpam, hemşire ona da verdi buhar maskelerinden:))


Bu gece iyiydi, ama iştah yok, yarına düzelir...


Pazartesi geniş bi test, tahlil olayına girecek bebeğim çünkü Perşembe günü tahlillerde şeker sonuçları çok iyi değildi, ya o anki durumdan dolayı şaşmalar oldu ya da bizi bir şeker illeti bekliyor...


Çok tedirginim...

Not:Fotolar cepten çekilmiştir.

23 Mart 2010 Salı

Aydede


Bugün bakıcımızın özel bir işi vardı,

dün akşamdan Rüyayı bırakacaktım, bugün iş dönüşü almaya gidecektim,

dün bıraktım onları, gayet güzel beni gönderdi,

bizde eşimle Rüya doğduğundan beri ilk defa sinemaya gidecektik,plan böyleydi,

gittik de...

Ama filmin ikinci yarısında telefon geldi; Elif, durmuyor, anne diye tutturdu dedi...

Çıktık,

Gittim aldım,

Beni görür görmez Aydede'yi sordu,

Gel bakalım Aydedeye, dedim...Saat 23:00 civarı.

Bindirdim koltuğuna, yol boyunca Aydedeyi takip ettik,

Ben ona göstermeye çalıştım, bir yandan da gözyaşlarıma engel olamadım;

Konuştukça sesimin tonundan ağladığımı anlamasın diye hep yutkundum;


Onu almaya gidememek durumunda kalmaktan korktum....

Ölmekten korktum...

Eğer ben dönemeyecek olsaydım, onu kimler avuturdu, nasıl avunurdu diye düşünmekten ağladım...

Bundandı gözyaşlarım...


Eve geldik, arabadan indik, ikimizde baktık gökyüzüne...


Aydede öyle parlaktı ki....
Çok sarıldık...



Foto; alıntıdır

Not: Meğer bilgisayarda fotoğraflarımı görmüş, ondan durmamış...

22 Mart 2010 Pazartesi

İçimdeki kelebekler kozalarından çıktılar...

Anladım ki; öyle atraksiyon insanı değil benim kızım, belki de hiç olmayacak..
Ayşegülüm tıkır tıkır ata binerken, benim miniş yanımda oturup yaptığım o harika kekten:) yemeyi tercih etti.
Ata binecek misin kızım sende dedim, gayet ikilemsiz ı-ıh dedi.
Sevdi hepsini, fazla dokunmadı, çıldırmadı, biraz teyzesi kılıklı gibi geldi bana:))


O bindiği araba oyuncak bebek arabası, sessizce gezdi, gezdirildi, ellerini dizlerinin üstüne koydu, öylece gezdi.

Pazar günü, sezonu açtık, mangal sezonunu, doktorun(ablamın eşi) yaptığı sosta beklemiş etleri indirdik mideye. Yine fotoğraf çekmek gelmedi aklıma, telaş işte...

Akşam üstü babasıyla N.Geographicte hayvanları seyrederken uyuyakalmış, uyandığında teyzeleri İstanbul'a yol almışlardı bile, çok ağladı...

Yeni söylenen kelimeler;
Gok= Yok
Uşh= Su

19 Mart 2010 Cuma

Cuma


Her ne kadar içerden dışarısı günlük güneşlik gözükse de, dışarıdaki havanın 2-3 derecelerde olduğunu bilmek üşütmüyor bugün beni,

Haftasonu için ablamlar gelecek bugün, nasıl mutluyum anlatamam...

Erken çıkarım bugün ben işten-sanki hergün geç çıkıyormuşum gibi- hazırlık yaparım, taktım son zamanlarda pizzaya, şöyle kocamanından yaparım...

Ama bi arkadaşım kahve içmeye davet etti, ona uğramadan geçersem ayıp olur, öyle değil mi?:))

Koşturmak insanı mutlu eder mi? Hedefe bağlı....

Rüya babasıyla konuşuyo dün, eline almış bir kapak, telefon niyetine;

-Baba, gel. İş?

İşimi varmış anneciğim?

- hı hı...

18 Mart 2010 Perşembe

Aman aman saçları da uzamış da...

Genç kız olunca piercing de takar bu kız, gidişat öyle:))
Geçen hafta mutfak halısını yıkadık, yer 2-3 gün boş kaldı tabi;
2 gün boyunca ellerini açtı, Aa nerde? dedi,
Halı geldi; bana gösterip gösterip, gedii, dedi.
O kadarcık bir değişiklik bile onun dikkatinden kaçmıyorken, büyük değişiklikler nasıl etkiliyordur kim bilir bu yavrucakları,
Ben de onu düşündüm işte, 3 kere bakıcı değiştirdim ama 1 kere bile ellerini açıp "nerde?" demedi...İlkinde çok küçüktü, 2.gittiğinde mutlu bile oldu sanırım.
İçerde neler geçiyo, kim bilebilir?

17 Mart 2010 Çarşamba

Saklambaç


Dün ben koltuğun öbür ucunda oturuyorum, herzaman ki gibi duvarla koltuk arasındaki daracık yere sığarak benden saklanıyo,
Ben "aa rüya nereye gitti yaa, az önce buradaydı, hu huu Rüyaaa" diye aramaya başlıyorum güya:)
Ses yok..
Sesimi komik şekillere sokarak "Rüyaaaa" diye bağırmaya başlıyorum,
Koltukların arasından nasıl bir kıkırdama, ölüyo gülmekten:))

Sonra,
"Acaba Rüya koltukların arkasında olabilir mi ki?" diyorum,
Ses geliyo;
"Hı hı" :)))

O cevaptan sonra bana da kalkıp, o bulunduğu daracık yerde onu mıncıklamak kalıyo:)))



16 Mart 2010 Salı

Alıştım sana bir tanem...

Dün eve geldim ki, evde ufak bi serseri:)) eller cepte dolaşıyo.
Aklıma akşam ki Ezel dizisindeki Dayı geldi;
"Mesele emzik değil yeğen, mesele alışkanlık meselesi".

Fotoğraf çekmek için çömeldiğimde o da benle yere çömeldiği için çekmem biraz zaman aldı:)) O yüzden biraz tepeden oldu fotolar.

Ağzını büzüştürüp, küçücük yaparak "N'oldu?" demesi unutmamak adına kayıt altına alınmıştır, çünkü çok sevdim ben o ağzı:))

15 Mart 2010 Pazartesi

Bu sabah kalktığımızda kar vardı...Ne şaşkınlık...

Dereceye baktım 1 yazıyordu...

Dün sabah kalktığımda ise her yerim ağrıyordu, burnum tıkalıydı...Ne şaşkınlık...

Feci gribim..

Pazar günüydü ama sürekli elimden tutup "anne del" diyen bir bücür olduğu için dinlenemedim...

Ben yattıkça o sıkıldı...

Bir ara dans ettik, Cem Karaca' nın eski bir şarkısı vardır "Gel efendim gel gel gel" diye, Oynarken " Gedimm" dedi.:))

Üst üste 2 kere kaka yapmıştı..
Kızım ne zaman yaptın bunu? dedim..
Saati gösterdi " di"(bir) dedi...

Kırmızı ışıkta durduğumuzda yeşil yanınca, Şeşiill diye bağırıyor:)))
Biraz ağlasana kızım diyorum,
vücudunu ağlama halinde hareket ettirip, suratını ağlama şekline sokup, anneee diye ağlıyormuş numarası yapıyor,


Gerçekten ağladığında, "çık dışarda ağla, ağlaman bitince de gel" diyorum, çıkıyor odadan, ağlıyor susup geri dönüyor, Bitti Mi? diyorum, Hı Hı diye cevap veriyor.

Bir de birşeyi okuma numarası yok mu? Okuyormuş gibi yapıyor, ağzında bir sürü anlamsız kelimeler, gözüne de iyice yaklaştırıyor okuduğu şeyi, bayılıyorum..


Şu sıralar çok şeker çook...

12 Mart 2010 Cuma

İçimdeki piyano güzel çalmıyor bugün...
2 kanser hücresi nasıl yanılttı benim iç sesimi ilk defa...
Ama, hala iç sesim "iyi olacak, korkma" diyor...Endişelenme....
Ameliyat...Sadece ameliyat diye söylüyor iç ses...
Şimdi nasıl da hissediyordur diye düşündüğüm, sana mı?
Benim endişelenmemem için nasıl anlatsam, nasıl açıklasam diye düşünenin ikna hallerine ve
babama nasıl anlatacağını düşünmekten tansiyonu çıkana mı yansam?
Herkesin birbirini düşündüğüne mi?

11 Mart 2010 Perşembe

İlan.

İyi niyet suistimal etmek isteyen,
ah bugün birisini kullanasım geldi diyen,
Enayi bulsam da parmağımda oynatsam,
Aa salak birini göresim geldi diyen,
Bugün bencilim, sadece kendimi düşüneceğim diyen,
birileri varsa burdayım, para istemem hatta üstüne veririm...
Bu saydıklarımdan sadece birini veya hepsini aynı anda kaldırabilirim, çok dayanıklıyımdır....
Hata vermem...
Bekleriz efendim..

Yazan: Mütemadiyen enayi....

10 Mart 2010 Çarşamba

Sabah sabah...

Sabah ben evden çıkmadan uyandı,
Her zaman ki gibi koydu omzuma başını, eliyle beni ittirerek gitmemi istediği yere,alt kata yönlendirdi, ama biz mecbur yatak odasına gittik, hazırlanamamıştım henüz...
Biraz sevdim,saçını taradım topladım, öpüştük, koklaştık..
Sonra makyajıma devam etmeye başladım, kucağıma gelmek istedi...
Birden koca bir gaz sesiyle birlikte def-i eden kaka, sabahın köründe....
Onu oyalama taktiği olarak; alt değiştirme enstrümanlarını yatağın üstüne koymasını istedim,
Pamuk kutusunu, kurulama bezini, kremini, tarağını( her seferinde tarağını da koyuyo,halbuki taramıştım az önce:)) ve son olarakta bezini yatağın üzerine koydu, sırayla yan yana dizdi onları...
Benim işim de bitmişti zaten...
Ağrıyan karnını öptüm öptüm doyamadım...

9 Mart 2010 Salı

Dün hava soğuktu, yazamadım....



Benim havamın yerinde olması için, birçok etken birarada olmalı galiba...
Rüya hasta olmamalı ilk evvela, hava bahar tadında olmalı, evet belli bi yaştan sonra insan daha takmaz oluyor ama farkındalıkları da artıyor, o yüzden motive edenleri çok olmalı...

Herneyse, minişimin halsizliği, yemek yememesi bağırsaklarındaki rahatsızlıktanmış, patates, lapa pilav,ayran, yoğurt ve bunlara eşlik eden bağırsak düzenleyici ilaçlarla da olsa yine de çok gezdik bu haftasonu...

Yemek yemesi için yapmadığım maskaralık kalmadı, suratımıza etiketler yapıştırdık, benimkini görseydiniz, sadece gözlerim görünüyordu...

Konuşmalarına bayılıyorum, herkes kendi çocuğunun ilk konuşmalarına bayılıyordur...Önceden çocuğunun her yaptığını, her konuştuğunu anlatan ve bundan acayip gurur duyan insanlara ne gözle bakıyordum hatırlamıyorum, sanırım, ne var ki bunda her çocuk yapıyor bunları diyorumdur herhalde, amaaa durum o kadar basit değilmiş işte, bu, insana en fazla haz veren şeymiş, bir de herkesin hayran olmasını beklemek diye birşey varmış, elde değilmiş....

Ne kadar çok; düşmek üzereyken; ah düşememm..derse, hadi derse, yemem derken kafasını çevirip, gözünü kapatırsa, şımarık bir suratla defalarca anne derse, ben o kadar çok allahım sen ne kadar tatlı bir çocuksun diyorum, tek benimki sanıyorum, onu anka sanıyorum, eşsiz sanıyorum..Anneliğin bencilliği böyle birşey sanırım...
Sonra; aklıma gelen tanıdığım tüm anneleri film şeridi gibi kafamdan geçiriyorum ve o da benim gibi seviyor, benim gibi hissediyor, ne kadar çok seviyordur yavrusunu, benim gibi diyorum. Aynı şeyleri hissettiğimizi bildiğimden seviyorum anne olanları ben, hiç tanımadıklarımı bile "anne" oldukları için sevebilirim...

Aylardır aradığım "Anne İş' te" adlı kitabı buldum nihayet, kitapçı var diye cevap verdiğinde şaşırdım resmen, başladım okumaya , hatta yarıladım bile...

Yok yok havalar biraz düzelsin gitmem lazım İstanbul'a, hatta çocukluğumun, gençliğimin mekanı Bakırköy'e, şöyle bir inmeliyim Ebuzziya'dan sahile....Belki bir Taksim bile yaparım...



Sabahları hiç ağlamıyor arkamdan artık, el sallıyor, kitapta yazıyor- anne çocuğunu bakıcısından bile kıskanır- diye...Vallahi hiç kıskanmıyorum, gözüm arkada değil, ben bunun aylar sonra tadını çıkarıyorum...

5 Mart 2010 Cuma

Sabah 7' de kalktım da:)))


Ah şimdi ben İstanbulda olsaydım...


Bugünden ortaokul-lise arkadaşlarımla buluşurdum,


Yarın ablamla gezerdik,


Pazar da blog arkadaşlarımla bi sabah kahvaltısı yapardım...


Önümüzdeki hafta da ilkokul arkadaşlarımla bi program yapardık,


Kuzenlerime giderdim....
.
.
.
Hııı tabi oldu, sen şurdan Esparka zor gidiyorsun, hele çocukla tam giderdin...
Uyan hadi uyan...
- Ay, dalmışım birden....


Not: Foto alıntıdır..

4 Mart 2010 Perşembe

Dışımda...

Hanfendinin ağzındaki sakız, şekersiz Falım tercihi, yanında yanlışlıkla çiğnemeye gör, yandın..
Yürüyen merdivenlerde kendi ayakta duracakmış...
En korktuklarım....
Kalkanlarımı yerle bir ediyor, ses çıkaramıyorum...

3 Mart 2010 Çarşamba


Tchibo' da bebeğime özel teması var bu hafta, çarşamba ilk gün olduğu için, eve giderim, kaparım kızımı doğru yeni çoraplardan, doğumgünü süslerinden ve hoşuma gidenlerden almaya...
*
Babam İstanbul' a gitti, yaklaşık 2 hafta sonra çıkacak biyopsi sonuçlarımızın temiz çıkacağına dair en ufak bir şüphe yok kalbimde ve ona karşı söylemlerimde. Yanıltma lütfen!!
*
Soyunma odasındaki merdivene sürekli tırmanır durumdadır benim mercimek, dünden beri ağzında; "A düşemem" lafı. Öyle hoşuma gidiyor ki, anlıyor durumumu ya o yüzden sürekli söylüyor.
*
Akşam yatmaya gittiğimizde sırayla herkesi soruyor; Baba, dede, anne, Rüya? hepsine sırayla uyuyor diye cevap veriyorum, hııı diyor:))
*
Akşamları onunla birlikte uyuyakalmaktan bazen hiç hoşlanmıyorum, tıpkı dün akşam olduğu gibi, Çamlıbağ Merlot yarım kaldı sırf bu yüzden...Bedenim mi yorulan, beynim mi? 2 gündür ikisi de sanırım.
*
Benim kızım yalnız büyüdü, en iyi arkadaşı, tek dostu bendim hep. Bu yüzden mi elinden oyuncağı alındığında, benim gözlerimin içine bakması? ya da huyunun iyi niyetli olacağından mı? yoksa benim şimdiye kadar hep müdahale etmemden mi? Şu sıralar bunun sorgusundayım, halledicem, yakındır elinden oyuncağını alanın gözlerinin içine bakması ve birlikte oynanabileceğini öğrenmesi....Kendi insiyatifiyle çözümlemesi....
Ya da ben alışmalı, kabullenmeliyim hayatta kalbinin kırılabileceğini...Ve bunun benim içimi ne denli acıtabileceğini.
Annelik, kurşun geçirmez çelikten kalkan oluşturabilmeyi çok istemekmiş, bunu yapamayacağımı bilip, en azından kendi kalkanını nasıl oluşturabileceğinin yöntemlerini ona en iyi şekilde nasıl öğretebileceğini düşünmekmiş.
Beni tanıyanlar sert, ters olduğumu söylerler, beni yakından tanıyanlar bilirler, kalp kırmaktan ne kadar korktuğumu... Damar meselesi belki de... İsterim ki hayatta, evet ve hayırlarını gönlünden geçtiği gibi kullanmasını...
Onun, şimdiki gibi mutlu, uyumlu, sevecen, paylaşımcı hallerinin hayatı boyunca devam etmesini, benim bu yaştan sonraki mutluluğumun, onun mutlu bir birey olmasına bağlı olduğunu bilmesini dilerim...
*
Haftada bir gün balık çorbası yapıyorum, babam talimat verdi haftada 2 güne çıkarılacakmış:))
-Çorba haricinde yediremiyorum balığı- takdir etti ya babam, insan ister istemez gururlanıyor, elimde değil:)))
*
Her annenin tek derdi çocuğuna iyi bakmak ve mutlu olmasını istemek, tarz öyle ya da böyle....

2 Mart 2010 Salı

Tiyzemm...



Dün teyzesi aradı,

-Her kelimeyi yazmışsın oraya, "teyze" yazmamışsın, öğret kızıma dedi.

- Kızım, teyzen kızıyo valla ben karışmam, teyze de bakim, dedim.

2 kıvrandı, 1 süzüldü..

- Tiyzemm, dedi...en ince, en güzel sesiyle.

**

Dedesi geldi dün...Babam dede denmesini istemiyo "Hasan" de kızım diyo ona:) O ısrarla dede diyo.

Sabah biz çıkarken uyuyordu..

Kalkar kalkmaz ilk sorusu şu olmuş;

- Dede??

1 Mart 2010 Pazartesi

Hala pozitifim:))

Bu 20' li ayları çok sevdim ben, gerçekten...
O kadar sevimli ki şu sıralar..
Sürekli sevgi kelebeği şeklindeyiz, taş gibi sarılıyor boynuma, ne kadar çok sıkarsa o kadar sevgisi içime giriyor sanki.
Çok kelime söylemeye başladı, bir anda...
En sevdiğim; annem benim...
Çok sevdiğimi bildiği için o da sürekli söylüyor, defalarca...
Mavi,yeşil,aydede, hadi,nerde,anne geldi,baba geldi, babam,abi,abla,Derin,Emir,Emine...vs.aklıma şu an gelmeyen bir sürü kelime ve cümle...
Öyle yarım yarım konuştuğu kelimeleri söylemesi en güzel dönemleri dedirtse de, öncesinde de hep diyordum o yüzden genellemeyeceğim..
Herşeyi anlıyor artık...
Evden çıkarken konuşmanın işe yaradığını şimdilerde daha iyi anlıyorum, büyüdüğünden belki de...Belki de evde birlikte kaldığı kişiyi sevdiğinden..
Ama sabah evden çıkarken; " gelince banyo yapacağız, tamam mı? işe gideyim,dönünce tamam mı?" dedim, kendi el salladı bana... Huzur, sabah güneşinin yol boyunca yüzüme vurmasından değildi, huzur, sallanan o minicik eldeydi...


Yemesine 1 tane izin verdiğim çikolata az gelince, kaçamak olarak bir tane de kendi aşırmış, kabını çıkaramadığından bu hale gelmiş..
Koşarak yanıma geldi, sırıtarak, bu halde:)))
E beni de aldı bi gülme,
Eller yukarı hiç bir yere dokunma dedim, koşa koşa fotoğraf makinesini aldım, misafirlerim de var, ölüyorum ama gülmekten, ben gülünce o da kapkara dişleriyle gülüyo..
Kaldırdı elleri havaya bekledi beni...
Sonra banyoya götürdüm yıkamak için, aynada kendisini görünce koptu gülmekten, ben de...




Minik mühendisimiz...

Geçen akşam, oyun hamuru oynadık üçümüz, ben çiçekler, köpekler, el, uçak vs.birsürü şey yaptım.
Babası da sadece aşağıdakini :)).....

Hımm bir de, çok becerikliymişim öyle dedi:)))