26 Şubat 2010 Cuma

+



Aslında dün o kadar da şıktı minik kelebeğim mini eteği ve beyaz örme hırkasıyla...Ben de iyiydim, deli gibi yediğimden dolayı şişen göbeğimi saymazsak...

Şimdi soruyorum kendime; son günlerde elin neden gitmez oldu makinene?
Cevap veriyorum kendime; Unutkanlık birinci sebep, hemen arkasından gelen ikinci sebep koşuşturma...

Yok yok aslında 2. ve 3.sebep bunlar...
Negatif durumlar ve insanlar, hayatımı güzelleştiren şeylerimi de olumsuz etkiliyorlar benim, halbuki üzerimdeki pozitiflikten onlar yararlanmaya çalışsalar ya....

Pozitif kadın çizgimden çıkmayacağım, yoksa enerjimle döverim valla sizi....

Haftasonu hepiniz için + olsun, olur mu???

Haa öyle dedim diye hepiniz hamile kalmayın ha:)))) + derken pozitiflik anlamında:)))





Not: Fotoğraf 1 ay öncesinden.

25 Şubat 2010 Perşembe

Anı.

Ne fotoğrafım var koyacak, ne de anlatacak bir hikayem:)))

Ahhh durun durun bir hikaye geldi birden aklıma;

Hamileyim o zamanlar, İstanbul' dayız ablamlarda, kısırlığımın bir anda sona erip, hamile kalmamın şokunu henüz hiç birimiz atlatabilmiş değiliz,

Ablamın eşi ve benim aramda geçen bir diyalog:)) Burada kendisi M olarak, bendeniz ise E olarak anılacaktır:)) Konuşmaları birebir hatırlamasam da şu şekilde bir konuşmaydı;

M: Ben bir çocuk daha istiyorum,
E : Ee anacım yardım etmiyosun ki hiç kıza, hem o yapmak istemediğine göre senin hamile kalıp doğurman gerek ( bende gevrek bir gülüş). Doğuramayacağına göre, şansın yok yani 2.çocuk konusunda...
M: Kızım sen bile hamile kaldın ya, ben hayli hayli doğururum......
E : Terbiyesiz!! (sırıtarak)

24 Şubat 2010 Çarşamba

20.ay + 4 gün..

Anni derken çok kısa zaman sonra anneye döndü seslenmeler...Hatta aştı kendini; bir annemmm demesi var ki, ilk söylediği kelime o sanırsınız...
Bu ay dönüm noktası bence konuşma konusunda Rüya'nın. Çoğu kelimeyi söyleyebiliyor ama canı isterse:))

Komik olanları var tabi ki;

Aydede = Dede ay dede..
Sıcak = Adaaa (ne alakaaa:))

Cilvelenme pik yapmış durumda, eskiden kimseye gitmiyor diye şikayet ederdim, yakında, önüne gelene cilve yapıyor diye edeceğim galiba:))

23 Şubat 2010 Salı

Çıfıt çarşısı..


İş yerinde ağır misafirim var bugün,
Bakıcı azizliği, serüven no: sayısını hatırlayamadım...
10 tane kolum olsa; taktırsam, ektirsem falan iş görür mü acaba? ya da yeter mi 10 tane acaba?
Birisi şu talimatı yazabilir mi? ben de o sırada mızmızlanan bir bebek uyutacağım, mümkün değilmiş kol ilavesi zira...

22 Şubat 2010 Pazartesi

Aşk, gel gir dünyama...

Cumartesi akşam burdaydım.
1 haftadır anlatıyorum;
- Anneciğim, babanla benim işimiz var, sen Emine teyzenlerde yatarsın, sabah biz seni gelip alacağız , anlaştık mı?
Her seferinde cevap;
- I- ıh...oldu.

E gün geldi çattı, Emine teyzesine gittik, ben de biraz oturdum, o içerde oyuna dalmıştı bile..
- Anneciğim, ben gidiyorum, hadi öpeyim seni, dedim.
Koşarak geldi, sarıldı boynuma, en hızlısından öpücüğü kondurdu ve arkasına bile bakmadan döndü oyuncakların başına...
İlk defa ama ilk defa bu kadar huzurlu bıraktım onu, onun sayesinde...

Hiç sorun çıkarmamış, hatta yapmadığı cilve kalmamış ev ahalisine...Anneyi arayalım, gelsin mi? sorularına bile red cevabı gelmiş:)
Ama yine de sabah almaya gittiğimde taş gibi sarıldı ya boynuma, ömre bedeldi...

Pazar sabah bıcırığımı aldıktan sonra güzel bir kahvaltı yaptık, babaannelere gidip bıcı bıcı yapalım mı? diye sorduk; hı-hı dedi:)))
Afyon' da şifa bulduk termal suyunda, havuzlarda oynadık, fazla tepinmişiz ki Sertab' da, kese pakladı bizi:)))

O yolda uyuya kaldı, ben bi önceki geceden 3 saatlik uykuyla durmama rağmen uyuyamadım, gece su içer uyuyana kadar benimki.."Rüyacığım bak, suyunu iyice iç, uyumak üzereyim" dedim.
Sonrasını hatırlamıyorum:)))

19 Şubat 2010 Cuma

Video günü:))

Badem gözlüm sana meylim nedendir?


Kabuklu badem tabağı onun kucağında olcakmış, kendi açacakmış, hadi onu geçtim bir de kendi koltuğunda oturup yiyecekmiş...Yok artık....



18 Şubat 2010 Perşembe

2 mim ve son durumumuz....

Önce haberler;
Rüyacığım 2.doz antibiyotik iğnesini dün akşam itibariyle oldu, ateş ve boğazlarda enfeksiyon var. Yemek gündüzleri yemiyor, ben eve gidince, -dikkatini saçma sapan konuşmalarımla ve şebeklik yaparak- biraz olsun yiyor ama üstüne gitmiyorum, tek isteğim hastalığı geçtikten sonra bunu alışkanlık haline getirmemesi. Keyif; ben eve gidince mızmızlıkla birlikte kendisini anca gösteriyor.
Bu sabah 05:30' da tekrar ateşlendi, şurubu tükürdüğünden, fitil devreye girdi.
Çok sakinim ama aslına bakarsanız o da.....

Şimdi günün konusuna gelelim;
Köşe bucak kaçtığım mimler -yok yok sobe diyelim bari, bazı arkadaşlarım bunu seviyo:)))- yakaladılar bu sefer.
Füsuncuğum ve Özlemciğim aç çantanı dediler...
Çantalar açılıyormuş, ben Rüya doğduğundan beri büyük çantadan çok sıkıldığımdan o yanımda olmadığı vakitler en küçük çantalarla dolaşıyorum, dolayısıyla içlerinde çok az eşyam oluyor, eskiden kullandığım çantalarda kendinizi bile bulabilirdiniz ama şimdi omuzlarım çok ağrıyor:))


İşte benim minik çantalarımdan biri, son zamanlarda yapıştım bu çantaya, çok sevdiğimden değil, 2 tane eşyayı çıkarıp başka bir çantaya koymak bile zor geldiğinden yani TeMbEllİkten:)))


Cüzdan, su kartı(bu neden çantamda benim yahu), sakız, telefon, anahtarlarım, hiç bir zaman kökünü kazıyamadığım fişler, ufak bir ruj (sabah evden çıkarken sürerim, bir daha da aklıma gelmez ruj sürmek ama koymuşum işte), Rüyacığımın çantama nasıl girdiğini bilmediğim tokaları.

Bu da Rüya hanımın çantası, evden çıkarken bana hiç unutturmaz sağolsun.
İçinde yok yok. 1 takım kıyafet( bebekken 3 takımdan az olmazdı), bez, kurulama bezi,krem olan cüzdan şeklinde bir çanta, pamuk kutusu, önlük,en ufak boyutlusundan en az 10 tane oyuncak, kraker kutuları, lasonil, çorap, ev ayakkabısı vs.
2.sobe de Işılcığımdan,
İşyerinizdeki masanızın üstünde neler var?
Sol taraftaki küçük masamda daha çok şey var aslında;
- ajandalar, kalemler, evraklar, küp kağıtlık, telefon, bir de Eskişehir magazin dergisi:)))
Masamda;
-Bilgisayarım, ajanda, takvim, kahve, kalü beladan kalma bir hesap makinesi, laptop...

Ben kimseyi sobeleyemiyorum çünkü en son ben cevap verdiğimden kimse kalmadı:)))

16 Şubat 2010 Salı

Akşam birdenbire ateşlendi, ilaç içirdim iyi oldu, etkisi geçince tekrar yükseldi, şimdi iyi, takip edeceğiz, geçmezse akşama doktora gideceğiz.
Benden bu kadar...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Sıkıcı bir yazı...

Cumartesi günü işyerimde pencereden seyrettiği köpekler, yemek yerken anlatacaklarım listesinin başında 2 gündür, kafasını dağıtıp, konuştuklarıma odaklatınca ne yediğini ne kadar yediğini anlamadan lup lup yutuyor ya yemekleri, o yüzden anlatacak şeylerim olması lazım, çenemin durmaması, tek elle oynayacak oyunlar keşfetmem lazım, tamam çimdik çimdik makarna için çatalı bir süreliğine kenara bırakmam gerekse de işe yarıyor işte bu oyunlar...Ama karnı doyduktan sonra istersen amuda kalk, tek lokma bile sokamazsın ağzına...

Cumartesi akşam, arkadaşlarla Sevgililer günü bahanesiyle bi fasıl yaptık, Emine teyzesi biz gelene kadar baktı Rüya' ya sağolsun. Hani biz Rüya' nın yatağında uyuyoruz ya, bakıcısı da girmiş yanına uyutmak için, bacağını cimciklemiş, kolunu ısırmış, kovmuş yatağından.
"Rüyacığım, siz burda anneyle yatıyosunuz di mi?, kalkalım bari demiş", O da " hı hı" diye cevap vermiş, gündüz uyudukları gibi omzunda uyumuş. Direnmiş beni beklemiş, gece seslendi bana "Anni" diye çağırdı beni, geldim ben anneciğim dedim, uyudu.

Pazar gününün tüm miskinliğine rağmen yine de çıktık dışarı biraz, böyle bir kalabalığı, bu mevsimde, başka hiçbir Anadolu şehrinde göremezsiniz, her türlü iddiasına da varım:))
Tamamlama kartları buldum kitapçıda, eve gelir gelmez oynadık, yanyana koyamasa da hepsinin çiftini çok kolay buldu.

Karidesli noddle' ı mideye indirdikten sonra, üstüne kazandibi ve yanında sıcak çikolatayı da hüpletince bugün biraz şişkinim nedense... Kantar her geçen gün gr.gr.yükseliyor, birisi bana ordan dur desin lütfen...

Fotoğraf hiç çekmedim 2 gün boyunca(ne başarı), bu da fotoğrafsız bi yazı olsun olmaz mı?

Ha unutmadan, dün yoğurt çıkardım dolaptan, soğuk anneciğim dedim, mikrodalga fırını gösterdi, ısıtmam için:))

A birşey daha; Flash Forward tam gaz...Uyuklamayacağım bu akşam, izlemeye devam...Deniz, Sibel yaktınız beni, yakın yakın:)))

12 Şubat 2010 Cuma

Yanaklarım kırmızı, gözlerim devrik...Mahçubiyetten...


Şu elimizde görmüş olduğunuz Tırtılı, sevgili İlkay elceğizleriyle yapıp, şurda sizlerin beğenisine sunuyor, ben gördüğümde çok sevdim ve Rüya'nın da beğeneceğini düşündüğümden hemen aldım, 3 günde kargo elinizde diyor ya, onun için bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum, ertesi gün bi baktım kargocu kapıda hem de 2 tane kargoyla, hadi bi tanesini bekliyordum diğeri nedir ki diye bakarken gördüğüm isim, hemen yüzüme kocaman bir gülümseme ve şaşkınlık ifadesini yerleştirdi, çok yakıştı bana bu iki ifadenin aynı anda yüzümde belirmesi:)))

Allah senin cazırtını vermesin e mi? dedim gülerek:))) İkisi bir beyin fırtınası koparmışlar belli...
Böyle -herkesin, bu ne ilginç bir büro mobilyası rengi dediği- mor renkli koltuğumda, ayaklarımı kaldırıp, pırrrr diye dönesim geldi ki, anlatamam, yapamadım yanımda bankacılar vardı:)))
Seviyorum seni, hem de çok, iyi ki tanıdım seni, iyi ki.....Seni de... Cadılaaaarrrr....


Mutfağım kırmızı benim, çok yakıştı yerine, tam lavabonun önüne, gözümün orta yerine koydum, kalbimin üstüne daha doğrusu, her an göreyim diye....

Flash forward, arayıpta bulamadığımı bildikleri için göndermişler, daha ne diyeyim ben sana, dostumsun, canımsın....

10 Şubat 2010 Çarşamba

Cıbıldak koşucu...



Şu sıralar Rüya hanıma pijama vs. giydirmek deveye hendek atlatmaktan biraz daha zor gibi, kaçmalar, yakalanınca mızıklamalar...Bacaklar üşüse de bayılıyor öyle gezmeye...

Ama biraz da haklı kızım, spora başladı, aldığı kilolarıyla başı dertte,
Birde baktı kullanan yok koşu bandını, "kullanayım da işe yarasın bari" diye düşündü herhalde.

En sevdiği oyun alanlarından biri daha..Babasının elinden tutuyor doğru yürümeye...
Eh be kızım zaten minnacıksın....
1 yaşında olup ta, çocuğumun kilosu çok az diye yakınan, internette doktorlara soru soran annelerin çocuklarından bile az kilon.
Zayıf ama kaslı olacak sanırım:)))


9 Şubat 2010 Salı

Doğumgünü hediyem.


Unutmadan tarihe bir not düşmeli:
"Anni" diyor bana artık, nenne devri kapanmıştır...
Bazen en acıklı ses tonuyla "nenne" , hatırlatınca "Anni" diyor.
Hem söyleyebilmenin tadını çıkarır gibi, hem de benim verdiğim tepki hoşuna gittiği için sanırım, defalarca söylüyor..
Nasıl içimin yağları eriyor, anlatamam...

8 Şubat 2010 Pazartesi



Pazar günü kızımın arkadaşının:)) doğumgünü vardı, biz de gittik:))


Henüz misafirler doğru dürüst gelmemişti, birazcık eğlendik...

Katre ile yalancıktan meyve sularını içtiler,oynadılar...

Partinin ortasında durumumuz buydu:)) Benim kız çok arkadaş canlısı olacak galiba:))
Partinin sonuna doğru uyandı, 1,5 saat yerimden kımıldayamadım ama ne iyi oldu, 1,5 saat boyunca sadece yedim, harika bir doğumgünüydü harika:)))

5 Şubat 2010 Cuma

Yüreği kocamanlarım....







Harika bir yazı, harika kırmızı çiçek, harika beyaz çiçek....
Ağlattınız, mutlu ettiniz, siz benden de mutlu olun olur mu....?
Filmlerdeki gibi saklanmışlar odama iş arkadaşlarım, bir girdim ki çığlık çığlığa:))))

4 Şubat 2010 Perşembe

ben 31 yıllık, sen 19,5 aylık...


Benim hayatımın ilk 6 yılı silik zihnimde bilir misin kuzucuğum..Senin hayatının ilk 6 yılı benim de bebekliğim, çocukluğum olsun olur mu?

Ben de anne sevgisini, anne sıcaklığını, sarılmayı, nazlanmayı, ihtiyacı bu 6 sene de seninle birlikte öğreneyim olur mu?

Ben de sabahları uyandığımda, kafamı anne omzuna koymanın huzurunu seninle birlikte yaşayayım olur mu?

Ben de dakikalarca anne tarafından öpülmeyi yaşasam?

Geceleri uyumaya gittiğimde benim de saçlarım senin gibi okşansa, ben de uyurken senin gibi sessizce seyredilsem...

Ağlasam ben de, içinde % 90 naz olsa...

İltifatlar alsam senin gibi..



İkimiz aynı anda keselim tırnaklarımızı, ayak tırnaklarımızı keserken düşünelim ikimiz de nasıl gıdıklandığımızı...



Kıyafetlerimin değiştirilmesi, oyun oynamaktan dolayı dakikalar sürse, okşansa bacaklarım seninkiler gibi...

Anne kadar sevilenle değil gerçek anneyle....

Benimle paylaşır mısın ilk 6 yılını, tutar mısın minicik ellerinle benim tutulmamış ellerimi...

*

Bilir misin kuzucuğum, ben seninle öğrendim birine ait olmayı...Yok yok ait olan sen değilsin...

Ben sana ait olmayı seçtim son 19,5 aydan beri...

*

İnsanın ömrü 30' undan sonra değişirmiş derler...Bambaşka bir boyuttayım ben artık, daha umutlu, daha özgüvenli...

Yuppi kıvamındayım, havadayken fotomu çekin...

Pazartesi gününden beri üzerimde bi şekerlik sorma gitsin...
Nasıl bir pozitiflik nasıl bir hamaratlık nasıl bir yorulmazlık....
Bu enerjik durum fazla uzun sürmez ama tadını çıkarmalı bitmeden...
Yoğurtlar, ekmekler, bi de üstüne poğaça yaptım akşam, tuzsuz oldu ama kollarım düşmedi aşağıya, "zeytinle yeriz kıvamı çok güzel olmuş" dedi ya o bile yetti mutfağı balerina cif gibi uçarak toplamama...

Ah bir de içimden geçirdiğim şeylerde bile nazar değmese...
"Sabaha kadar hiç uyanmıyor artık" dedim geçen gün...Kimseye demedim haa kendi kendime...
Dediğim günden beri gecede kaç defa kalkıyor sayamadım...
Amaaaan nolcak ki, ben de bu enerji potansiyeli, sen de bu tatlılık olduktan sonraaa....

3 Şubat 2010 Çarşamba


Şimdi onu izliyorum,


Saçları çok güzel toplanmış, ayağından çıkan ev ayakkabısı giydiriliyor, kendine oyunlar buluyor, yerlerde yuvarlanıyor, kaka yapmış belli üst kata çıktılar...


Birşey var evde eksik olan, dur bakalım bulucam şimdi....


Buldum; anne sesi...


O da gelir birazdan tam olur, bütün olur, hayat bayram olur...


Paylaşılmazmış ya yalnızlık, gelirim puuuf yok olur....

2 Şubat 2010 Salı

Bugünlerde...


Salonun ortasında bulunan bu ufak basamak Rüya' nın en sevdiği oyun alanlarından biri; herkes "aman bu basamağı neden yaptırıyorsunuz, çocuk olcak, düşer ordan" diyip durdular. Ulaşın, ben bu evin içini dizayn ederken tek talebiydi.
İyi ki de yaptırmışım(z), bizim için oyun alanı burası...
3'e kadar sayıp hop atlıyor ordan (atlama sanıyo daha doğrusu, adımla iniyo:))
Diii,
Dii,
Diiiiiii....
Bizim 1,2,3 (Biiir, ikii, üüüççç) diye söylerken ki tonlamamızın aynısı...
*
Kim banyo yapmak ister?Parmak kaldırsın, dedim geçen gün..
Parmağını havaya kaldırdı....
*
Kule yapmayı çok iyi beceriyor artık..
Şekilleri yerlerine kolayca koyuyor, puzzleların yerini ben göstermeden kendisi koyuyor.
*
Önceden sadece ı-ıh derdi, şimdi onayladığı şeyler için hı-hı diyor,
*
Yemeğini kendi yemek istiyor, mecburen öyle de oluyor.
*
Şimdilerde renkleri öğreniyor..Bakarsın en sevdiği renk hakkında bile konuşmalarımız olur yakında, o pembe der, ben kırmızı...
Benim kara dediğime sen siyah deme olur mu?:)

1 Şubat 2010 Pazartesi


Makine benim ellerimde, deklanşör onun...

Son günlerde gözle görülür bir şekilde becerileri, konuşmaları arttı.

Burada anlatabildiklerim o kadar sınırlı ki; onu ona anlatmam için yeterli değil, kelimelerim, görüntülerim...

Sanırım o an'ı içinde yaşarken mutlu olmak, çocuk büyütmek...
Anlatılmaz birşey, görmek lazım...Tanımak lazım, vakit geçirmek lazım...

Cilvelerini unutmamak lazım...