30 Ekim 2009 Cuma
Dıgıdık....
29 Ekim 2009 Perşembe
Karışık....
Astırdım tüm damperlilere ve mikserlere bayrağı, çalışarak izindeyiz babında...
Dün akşam 8 aylık hamile arkadaşımıza gittik oturmaya, artık ben de çay içip, tabağımdakileri çatallayabiliyorum o yanımızda oyun oynarken, iyi hissediyorum.
Kafamı oynatmadan yandan bakışlar atıyorum, cilveleniyoruz....
Allahım o da bana yapıyor aynısını...Fotoğraflık....Yemelik....
Geçen akşam dışarda yemek yerken, babaannesinin çantasını karıştırdı bol bol, içinden krem buldu; kalktı bana poposunu gösterdi....
Aynı akşam gittiğimiz mekanda böyle tarz tarz yerler var; yok fasıl restaurant, yok disko, yok nargile salonu, yok kebapçı vs. vs. Biz sabit duramadığımızdan böyle yerlerde turlamaya başladık her mekanı; bi arkadaşa bakıp çıkıcam edasıyla girdi benimki fasıl restaurantına, adamın biri kapıverdi Rüyayı bizimki ağzı açık dinledi müzisyenleri......
28 Ekim 2009 Çarşamba
Son 4'e girmiş bulunuyoruz.
Görünce ne ben dururum almadan, görünce ne o durur yemeden...
İncir...Cırcır yapma kızımı olur mu? O seni severek yiyor.
Tipe bakılırsa sen mi onu yiyorsun o mu seni yiyor,tartışılır tabi..
27 Ekim 2009 Salı
2920.gün.....
26 Ekim 2009 Pazartesi
Yazlıkları giyiyoruz hala..Eskişehirde bile...
23 Ekim 2009 Cuma
Koştur peşinden durma....
22 Ekim 2009 Perşembe
canımın ta içi.
Çiş demesiyle birlikte çoktan alınmış bir klozet lazımlık. illa ben de benim klozetime otutturuluyorum, yanyanayız yani bunda bile:)))
Oturmaya bayılıyor ama henüz bir damla siftahı yok lazımlığın, her oturuşta "çiş çiş" diye efektini yapıyor ama ah bir de icaat gerçekleşse, nasılsa olacak...Kıyafetle de oturuyor çoğunlukla, kenarlarından tutulup oda oda gezdiriliyor, seyyar tuvalet. Sadece aşinalık şu an bizimkisi, ne zaman pijamasını çekiştirip oturmak istese hemen çıkarıyorum bezini, seramoniyle oturuyor ama tık yok dediğim gibi...
Emzik, gündüzleri yok denecek kadar az, geceleri devam. Ama gece eğer ağzından düşmüşse uyanmıyor eskisi gibi.. Ama eğer emziğini bir yerde tesadüfi olarak görüp istediğinde "tamam kızım vereyim" dediğimde dünyalar onun oluyor, kocaman bir sırıtış ve heyecan yerleşiyor yüzüne..
Her gece hala yatmaya gittiğimizde kendini benim yastığıma atıyor ve gözlerini büzüştürüp uyuma numarası yapmaya devam ediyor, her gece yapmaktan sıkılmaz mı insan yahu, işin garibi ben de sıkılmadım:))
istemediği birşey olduğunda kafasını iki yana çevirip ı-ıh diyor,çok sevimli,istememesine rağmen sevimli oluyor işte.
Beni en çok mutlu edenlerden ise sabahları artık ağlamıyor arkamdan, bay bayı zoraki de yapsa, boynuma sarılıp gitme der gibi de yapsa, azıcık mızıklasa da ağlamıyor ya,içim daha rahat...
Geceleri yattığımızda o küçücük kolların boynuma sarılması, bana tüm dertlerimi, günün streslerini unutturmaya yetiyor, antideprasan gibi o kolların sarılması...
Eh...artık biraz daha kendi başına oyun oynamaya başladı, hala ehh ama..
Kuzucum azıcık mızmızlansana diyorum kafasını yana eğip,suratını buruşturup, "iyğ" diyor.Bayılıyorum..
Üzerindekini değiştirdiğimde doğru kendi sepetine gidip atıyor,
Ben üzerimden birşey çıkardığımda da kendi sepetine yönleniyor, yok kızım onu bizim sepetimize at dediğimde, doğru bizim sepete atıyor.
Makinaya çamaşır atarken o da bana yardım ediyor, aynen benim yaptığım gibi yapıyor hemde...
Unutuluyor yaptıkları, ufacık bir mimiğin yazılara dökülüp anlatılması imkansız gibi birşeyken, beynime reset atıp sadece onun yaptıklarını dosyalayasım var.Ama bu beyin başka şeyleri de kaydetmek zorunda kalıyor zaman zaman, keşke olmasa dediğim şeyleri de maalesef....
20 Ekim 2009 Salı
Bugün 16.ay...
19 Ekim 2009 Pazartesi
Yarın 16.ay...
16 Ekim 2009 Cuma
Mail kutumdan...

hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski, fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. Bülent o adam hakkında "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti. Alaycı bir ses tonuyla:
Bülent: Ekmek parası mı istiyorsun?
Diğer adam: Hayır çikolata parası lazım! Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
Bülent: Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
Diğer adam: Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
Bülent: Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
Diğer adam: Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
Bülent: Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
Diğer adam: Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
Bülent: Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
Diğer adam: O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
Bülent: Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi? Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
Diğer adam: Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım. Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
Bülent: Oturun biraz dertleşelim bari , dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
Bülent: Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
Diğer adam: Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar. Bülent: Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
Diğer adam: Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
Bülent: Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
Diğer adam: Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
Bülent: Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
Diğer adam: Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
Bülent: Formül dediysem fizik formülü sormuyorum yaw. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
Diğer adam: Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
Bülent: Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
Diğer adam: Altın tasın, kan kusana faydası yoktur! beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
Bülent: Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
Diğer adam: Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
Bülent: Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
Diğer adam: Küçük kızı severek.
Bülent: Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
Diğer adam: Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
Bülent: Nasıl yani ?
Diğer adam: Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
Bülent: Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim.Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
Diğer adam: İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
Bülent: Hiç kavga etmezmisiniz siz?
Diğer adam: Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana. Bülent: Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
Diğer adam: Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.
Bülent: Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
Diğer adam: Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
Bülent: Haklısında ben de bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
Diğer adam: Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu. Adam ayağa kalktı. Diğer adam: Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur. Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
Bülent: Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
Bülent: Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi. Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
Bülent: Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi. İnci hiç konuşmadı.
Bülent: Sorsana "niye" diye. İnci kızgın kızgın bir şekilde bülente bakarak,
İnci: Niye?
Bülent: Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek. dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
Bülent:Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
İnci: Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım" diyorsun ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın. Bülent: Özür dilerim seni kırdığım için. Sonra Bülent yere diz çöktü. Bülent: Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme. Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu. İnci hafiften kıkır kıkır gülmeye başladı.
İnci: Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.,.
Not:Mailime gelmiş ve hoşuma gitti,paylaşmak istedim...
15 Ekim 2009 Perşembe
İçerisi bitmiş...
14 Ekim 2009 Çarşamba
İkame mi?
13 Ekim 2009 Salı
Cumartesi'den...
12 Ekim 2009 Pazartesi
15.dişin ucu bembeyaz...
Rüyanın doğumgününden beri görmediğim arkadaşım Tubaya gittim, 3 ay büyük oğlu;Çınar...
Nasıl iyiyim, nasıl rahatım anlatamam.
Biz sanki dünyanın en harika çocuklarını doğurduk; hahahhaaahhh...
Anlatmaya yetişemedik, çocuklarımızı, ailemizi, sevinçlerimizi, günlük hayatımızı, kızdıklarımızı...
Haftasonu yine ana-kız takıldık, babamız çalıştı...
Biraz ben ne istersem onu yaptık, biraz o ne isterse onu yaptık; ikimizde uyumsuzluk çıkarmadık...
Son 2 gündür yemek yeme konusunda problemliyiz, pek yemiyor...
Sanırım 15.dişten....
9 Ekim 2009 Cuma
Ben bugün...
8 Ekim 2009 Perşembe
Beynime kan biraz daha fazla gidiyor artık....
7 Ekim 2009 Çarşamba
Benim kilolarımı sana versem...
6 Ekim 2009 Salı
Nasıl mesuduz...
5 Ekim 2009 Pazartesi
2 Ekim 2009 Cuma
Haz...
Çin demişken;
Çinlinin atası demiş;
" Çocuklarınıza kızdığınızda onların ellerine ve ayaklarına bakın, ne kadar küçük olduklarını göreceksiniz".
Adam tahmin eder miydi, söylediği sözün bir annenin gözlerini dolduracağını....