Dün bir arkadaşım mesaj attı, "tesadüfen bloğunu okudum, yazmalısın" dedi.. Sonra düşündüm, bu 1.sınıf hakikatten bir "yazmalısın" dönemi... Çok renkli, çok iniş-çıkışlı, çok gergin, çok acıklı, çok sorumluluklu, anneliğini hissettiren, anneliğinden nefret ettiren, çocuğuna başka açıdan baktıran vs vs. bir dönem.. Gerçekten anlatmakla bitmeyecek ve aslında hatırlarda kalmaması gereken bir dönem.. Ama yazalım ki, ilerde, eh biz de biraz emek vermişiz diyebilelim...
Yan yana oturup da ödev yaparken, kafamı ona çevirdiğimde şöyle düşünüyorum; ne kadar küçük, burnu, yanakları.. saçları bile daha ipekcik.. elleri minicik.. öyle masum, öyle ilgiye muhtaç.. Derse her başlayışımızda, derin nefesler çekip, onun her şeyi yeni öğrendiğini, sabırlı olmam gerektiğini, yanlış bir davranışın onu soğutabileceğini göz önüne alarak başlıyorum... Buraya kadar her şey pozitif, hani seviyorum ya zaten kurşun kalemleri, silgileri, beyaz defterleri, güzel geçecek ödev saatlerimiz, hazırım(z), "hadi kızım, önce okuyacağız, sonra ben söyleyeceğim sen yazacaksın, okuyor okuyor, iyi gidiyoruz.. derken biraz tansiyonum çıkıyor, biraz başıma ağrı giriyor, biraz kendimi sıkmaktan bacaklarım ağrıyor, içime bir canavar kaçıyor, höh nasıl okuyamıyor derken çocuğu ikiye ayırasım gelmiyor değil...
Olsun canım, kim öğrenememiş okumayı, yazmayı, öyle ya herkes gibi o da öğrenecek...
Ben mi? yok canııım, kim tansiyon hastası olur ki 1.sınıf annesi olduğu için... ı-ıh cık yok öyle bişi...